Beyin İncelemeleri: Yabancı Dil Öğrenimi için Göstergeler

Yabancı dil eğitimcileri arasında dil ve beyin üzerine araştırmalar konusunda süregelen bir ilgi mevcuttur. Dil öğrenimi doğal bir olaydır; hatta kendi kendine gerçekleşir. Beynin doğal olarak nasıl öğrendiğini anlayarak dil eğitimcileri alanlarında daha etkili olabilirler.

Beyin Gelişimi: Eğitim Farklılık Doğurabilir mi?

Beynin farklı bölgelerinin farklı işlevleri olduğu eskiden beri biliniyor. Mesela ön lobların soyut düşünme ve planlama, arka lobların görsel işlevler üstlenmesi gibi. Yakın zamanlara kadar bu özel bölgelerin, beynin özel bölümlerinin yapı ve işlevini belirleyecek şekilde genetik bir oluşuma sahip olduğu düşünülüyordu. Yani beynin belirli bölümlerinin doğuştan belirli bilgileri işlemek üzere tayin olduğuna inanılıyordu.

Yeni veriler beynin önceden düşünüldüğünden çok daha esnek bir yapıya sahip olduğunu göstermiştir. Beynin belirli bölgelerinin işlevlerinin doğuştan belirlenmediği, deneyim ve öğrenim yoluyla şekillendiği ortaya konulmuştur. Bilgisayar terimleri kullanarak tüm bireylerin doğduklarında sahip oldukları beynin işlem gücünü kullanabilmek için kendi yazılımlarını edinmek yada geliştirmek zorunda olduklarını söyleyebiliriz.

Birçok çalışma bu görüşü desteklemektedir. Ancak, insanlar üzerinde bu tür çalışmalar yapılamayacağı için tümü hayvanlar üzerinde yapılmıştır ve bulguları insanlara yönelik kullanırken dikkat edilmesi gerekir.

Yapılan bir incelemede genç hayvanlarda özgün yerinden alınarak başka bir alana nakledilen kortikal doku asıl yerinin değil naklediğidiği yerin yapı ve işlevini almıştır. Bu alanda benzer bulgular veren birçok deney yapılmıştır.

Bu bulgular dil eğitimcileri için bazı şeyler ifade eder: öncelikle öğretim ve öğretmen beyin gelişiminde değişiklik yapabilir ve yaşı ilerlemiş dil öğrencilerinden vazgeçilmemelidir.

Bağlantılar Yoluyla Öğrenim

Beynin farklı ihtisas alanları olduğu düşüncesi bu özel işlevleri yansıtan yollarla öğretim eğilimini beraberinde getirmiştir. Mesela beynin sağ ve sol bölümlerinin özel işlevlerine dair araştırma ‘sağ ve sol bölüm öğretimi’ne yol açtı. Yeni çalışmalar bu yaklaşımın beynin öğreniş sistemi ve öğrenme gerçekleştiğinde işleyişini yansıtmadığını göstermiştir.

Tersine çoğu insanda beyin sistemi dış dünyayla bir bütün halinde ilişki içerisindedir (Elman et al., 1997, s. 340). Beyinle öğrenim, beyin içerisinde ve beyinle dış dünya arasında bağlantılar kurma şeklindedir.

Bu ne anlama gelir?

Son zamanlara kadar, öğrenmenin nöral temelinin nöronlar arasında bağlantıya bağlı olduğu düşüncesi bir spekülasyon olarak kaldı. Bugün öğrenme esnasında nöronlar arasında nöro-kimyasal bağlantı olduğu ve zaman içerisinde bu bağlantıları etkin hale getirmek için daha az veri gerektiği konusunda kesin veriler mevcuttur. Yeni deliller öğrenmenin yalnız yakın nöronlar arasında değil uzaklar arasında da bağlantılar oluşturduğu ve aynı zamanda basit çevrimlerin karmaşık olanlarla ve karmaşık olanların basitlerle bağlantılar kurduğunu göstermiştir.

Nöral faaliyet tek yönlü, basitten karmaşığa değildir; karmaşıktan basite bir çalışma da vardır. Aynı zamanda beynin farklı bölümlerinden çevrimlerin aynı anda harekete geçirilmesi de sözkonusudur; bu paralel işlem olarak adlandırılır.

Öğrenmenin erken dönemlerinde nöral çevrimlerin harekete geçirilmesi parça parça ve zayıf olur. Daha fazla deneyim, alıştırma ile bu faaliyet daha kuvvetli hale gelir. Tekrarlar artıkça ağı çalıştırmak için daha az veri yeterli olacaktır. Zamanla bu faaliyet ve tanıma otomatikleşir. Bu, öğrenmenin neden zaman aldığını da açıklamaktadır.

Tüm bunlar öğretim için ne ifade eder? Öncelikle, etkili bir öğretim hem parçalar hem de bütün üzerine odaklanmalıdır. Yalnızca parçaları öğretmeyi öneren öğretim yaklaşımları yanlıştır, çünkü beyin doğal işleyişi içerisinde yerel nöral faaliyetlerini farklı faaliyet alanları olan bölgelerin çevrimleriyle ilişkilendirir. Mesela kelimelerin ses özelliklerini anlamdan yada kelimenin anlamlı kullanılışından bağımsız olarak öğretmek her ikisini paralel olarak öğretmekten daha az etkili olacaktır.

Söyleyebilecediğimiz ikinci bir husus, öğretim (ve öğrenim) aşağıdan yukarıya (basitten karmaşığa) ve yukarıdan aşağıya (karmaşıktan basite) doğru gelişir. Yalnız basit becerileri öğretmeye dair görüşler öğrencilerin başlangıçta yalnız basit şeyler öğrenebileceğini ve bu basit bilgilerin daha karmaşık şekillerde kullanımının zamanla tedrici bir şekilde olması gerektiğini öngörür.

Beyin araştımaları beynin karmaşık, soyut bilgiyi işleyen yüksek seviyede merkezlerinin düşük seviye merkezlerini harekete geçirdiği ve aralarında bir etkileşim olduğunu aynı zamanda bunun tersinin de geçerli olduğunu göstermiştir.

Mesela öğrencilerin kelime hazinesi edinimi, tanıdık oldukları gelişkin doğal bir bağlamda gerçekleşmesi halinde daha başarılı olacaktır.

Üçüncü olarak, öğrenciler akıcı ve etkili bir dile sahip olabilmek üzere yeni bilgi ve beceriler kazanmak için zamana ve tecrübeye (“pratik”) ihtiyaç duyarlar.

Tüm Beyinler Aynı mı?

Tüm beyinler aynı değildir. Dil açısından beynin sol bölümüne ait farklılıklara dair araştırmaları örnek verebiliriz. Bireylerin çoğunda beynin sol tarafı dil işlevlerinin çoğunu üstlenir. Ancak sağ elini kullanan bireylerin yüzde onunda durum farklıdır; bunlarda beyinlerinin sağ bölümü yada her iki bölümü dil işlevlerinde rol alır. Bayanlar ve erkekler arasında da bu açıdan farklılık vardır.

Bu bilgiler ışığında, eğitimciler bireylerin öğrenim tarzlarındaki farklılıkları göz önüne alarak alternatif grup oluşumları, eğitim materyalleri vs. sağlayarak bu alanda çalışmalar yapmalıdır diyebiliriz. Dil öğrenemye yeni başlayanların eğitiminde içerikçe zengin ve anlamlı ortamlara ihtiyaç duydukları dikkate alınmalıdır. Öğrenimde bireysel farklılıklar bireysel bir tercihin ötesinde, kişinin kontrolü dışında olabilir.

Sonuç

Beyne dair bilgilerimiz sürekli gelişiyor, buna dayanarak beyinle ilgili araştırma sonuçlarının öğretim ve öğrenim için yorumlanması da sürekli gelişmelidir. Beyinle ilgili çalışmalar ne öğretmemiz, öğretim sürecini nasıl düzenlememiz yada belirli ihityaçları olan öğrencilere nasıl yaklaşmamız gerektiğini tayin edemez. Etkili öğretim konusuna gelindiğinde eğitimciler geleneksel kavrayış ve yönlendirmelerini terketmemelidir. Kendi sınıf tecrübelerine dayanarak öğrenim konusunda kendi kavrayışlarını geliştirmeye devam etmeli bunları beyin araştırmalarıyla edinilen kavrayışları tamamlamakta kullanmalıdırlar.